11 Ocak 2012 Çarşamba

Küçükçekmece, İstanbul
Küçükçekmece'nin İstanbul'daki konumu
Küçükçekmece'nin İstanbul'daki konumu
Harita
Bilgiler
İlçe nüfusu:674,795  (2009)
Yüzölçümü:118.45 km²
Nüfus yoğunluğu:4,974/km²
Koordinatlar°′K, °′D
Genel bilgiler
Ülke:Türkiye Bayrağı Türkiye
Coğrafi Bölge:Marmara
İl:İstanbul
Alan kodu:212
Plaka:34
Kaymakam:Orhan Öztürk
Belediye başkanı:Aziz Yeniay (AKP)
Belediye web sitesikucukcekmece.bel.tr
Kaymakamlık web sitesi:kucukcekmece.gov.tr
Lupus-Collage Istanbul.png
Eğer dünya

tek bir ülke

olsaydı,

 başkenti

İstanbul

olurdu
.

EVİMİZ İSTANBUL

ÜlkeTürkiye Türkiye
BölgeMarmara
İlİstanbul
İdari birimler
Yönetim
 - Belediye başkanıKadir Topbaş (AK Parti)
 - ValiHüseyin Avni Mutlu
Yüz ölçümü
 - Kent5,343 km² (2,1 sq mi)
Rakım100 m (328 ft)
En yüksek Rakım537 m (1.762 ft)
En düşük rakım0 m (0 ft)
Nüfus (2010)
 - Yoğunluk2,392/km² (6,2/sq mi)
 - Merkez13,255,685
 - Metropol13,120,596
 [1]
Zaman dilimiDAZD (+2)
 - Yaz (YSU)DAZD (+3)
Alan kodu(+90) 212 (Avrupa yakası)
(+90) 216 (Asya yakası)
Website: ibb.gov.tr

EVİMİZ İSTANBUL

İstanbul'un il genelindeki konumu
YEDİ TEPELİ KENT İSTANBUL

EVİMİZ İSTANBUL

İstanbul ilinin Türkiye'deki konumu
TÜRKİYE HARİTASINDA İSTANBUL'UN YERİ

EVİMİZ İSTANBUL

İSTANBUL'UN TARİHİ

İstanbul'un tarihi üç yüz bin yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Küçükçekmece gölü civarında bulunan Yarımburgaz mağarasında yapılan kazılarda, insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmıştır. 

Bu dönemde gölün çevresinde, Neolitik ve Kalkolitik dönem insanlarının yaşadığı tahmin edilmektedir. Çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt paleolitik çağ'a, ağaçlı yakınlarında ise, orta paleolitik ile üst paleolitik çağ'a özgü aletlere rastlanmıştır. 

M.Ö.5000 yıllarından itibaren başta Kadıköy-Fikirtepe olmak üzere, Çatalca, Dudullu, Ümraniye, Pendik, Davutpaşa, Kilyos ve Ambarlı'da yoğun bir yerleşimin başladığı sanılmaktadır. Ama bugünkü İstanbul'un temelleri M.Ö. 7. yüzyılda atılmıştır. M.S. 4.yüzyılda imparator Constantin tarafından yeniden inşa edilip, başkent yapılmış; o günden sonrada yaklaşık 16 asır boyunca Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde başkentlik sıfatını sürdürmüştür. Aynı zamanda imparator Constantin ile hıristiyanlığın merkezlerinden bir olan İstanbul, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildikten sonra da Müslümanların en önemli kentlerinden biri sayılmıştır. 

Roma(330-395), Bizans(395-1453) ve Osmanlı(1453-1922) imparatorluklarına başkentlik yapan İstanbul'un adı, Osmanlı devlet arşivi( Hazine-i evrak ) belgelerinde Asitâne, Âsitâne-i saadet, Âsbitane-i Âliyye, Belde-i Tayyibe, Dâr-ı saadet, Dâr'us Saltana, Dâr'us saltanat'il Âliye, Dâr'us Saltanat-us Seniyye, Dâr'ûl Hilâfe, Derâliye, Der-i Devlet, Der-i saadet, Dersaadet, Konstantiniyye, Konstantiniyye-i Mahrusi şeklinde geçer. 

Bizantion dönemi:(M.Ö.660-M.S.324) Yunanistan'dan gelen Megara'lılar M.Ö. 680 yıllarında Marmara denizini geçerek İstanbul'a ulaştılar ve bugünkü kadıköy'de Halkedon adını verdikleri bir kent kurdular. Körler ülkesi olarak da anılan Halkedon'un halkı tarımla uğraşıyordu. M.Ö. 660 lı yıllarda da Trak kökenli komutanları Bizans önderliğinde yola çıkan Megara'lıların bir kolu da bugünkü Sarayburnu'nun olduğu yerde başka bir kent daha kurdular. Efsanaye göre Delfi tapınağında ki kahinin öğüdüne uyarak burayı seçen Megaralı'lar, komutanlarının adından hareketle buraya Bizantion adını verdiler. Bu yörede Megaralı'lardan önce bazı Trak topluluklarının yaşadığı bilindiği için, Megaralı'lar ile yerli halkın kaynaştığı sanılmaktadır. 

Tarihi kaynaklara göre, istanbul şehrinin en eski adı Buzantion, daha sonra ki telaffuzlara göre Byzantion dur. 

Pek çok istilalara uğrayan Bizantion, M.Ö. 269 yılında Bithynialılar tarafından yağmalanarak ele geçirildi. M.Ö. 202 yılında Makedonyalıların istilasından korkan Bizantion, Roma'dan yardım isteğinde bulundu. Bu dönemden itibaren kentde Roma imparatorluğu etkisi başlamış ve M.Ö.146 yılında kent tamamen Roma'nın egemenliğine girmiştir. Önceleri idari olarak varlığını sürdüren kent, daha sonra Bitinya-Pontus eyaletinin bir parçası haline gelmiştir. Böylece 700 yıllık kent statüsü de sona ermiştir. 

73 yılında Bizantion Roma'nın Bithynia-Pontus eyaletine bağlandı. İmparator Vespasianus kentin gelişimine katkı da bulundu. 193 yılına gelindiğinde Roma imparatoru Septimus Severus, Partların tarafını tutan Bizantion'u kuşatarak kenti yağmaladı ve surları da yıktırdı. Daha sonra ise surları yeniden inşa ettirip kenti de imar etti. Yeni sokaklar ve binalar yaptırdı. Hipodrom inşaatını başlattı. 269 yılında kent bu kez Gotların saldırısına uğradı. Zafer kazanan Gotlar, deniz kıyısına yakın bir alana sütunlarını diktiler. 313 yılında Nicomedialılar kenti ele geçirdiler. I. Constantinus Nicomedialılarla yaptığı savaşı kazanarak kenti geri aldı. 

Roma imparatorluğu başkenti (324-395): Bizantion Roma'nın doğusunun yönetim merkezi olarak seçildi.Bu yeni konumu, kentin dünya kültürü ve siyaseti içinde ki önemli rolünüde belirlemiş oldu. I.Constantinus(324-337), Romalı soyluları Bizantion'a çağırarak kentin Romalı nüfusunu arttırdı. Yeni başkentin konumu yakışır bir imar hamlesi başlatıldı. Limanlar ve su tesisleri yeniden düzenlendi.Kent içi su dağıtım tesislerinin temelleri atıldı. Savunma amaçlı yeni sur yaptırıldı. Septimus Severius'un başlattığı hipodrum inşatı tamamlandı. Yüz bin kişilik hipodromun genişliği 117 metre uzunluğu ise 480 metreydi.Hipodrom duvarlarının üzeri çok sayıda heykellerle süslüydü. Bu heykellerin en önemlisi de at heykelleriydi. Kentin Latinler tarafından istila edilmesiyle bu at heykelleri, Venedik'e San Marco meydanına taşındı. Hipodrom'da ki[Sultanahmet meydanı] imparatorluk sarayı[Sultanahmet caminin bulunduğu alan] ve anıtsal ibadethaneler, Akropolis[Topkapı sarayının yapıldığı yer] yapıldı. Önceleri Nea(yeni) Roma adıyla anılan kenti, I.Constantinus kendi adıyla özdeşleştirdi. 11 mayıs 330 tarihinde ise kentin ismi Constantinopolis olarak değiştirildi. Önce Aya irini, 360 yılında da Ayasofya kiliselerini yaptıran I. Constantinus kenti Hıristiyan aleminin en önemli merkezlerinden biri haline getirmiştir. 

Bizans İmparatorluğu dönemi(395-1453): 476 yılında batı Roma imparatorluğunun yıkılmasından sonra Doğu Roma imparatorluğu, Bizans imparatorluğuna dönüşmüş ve İstanbul kenti de bu yeni imparatorluğun başkenti haline gelmiştir. 

6. Yüzyılın ortaları, Bizans imparatorluğu ve İstanbul için yeni bir yükseliş döneminin başlangıcı olmuştur. İmparator I.Jüstinyen yönetiminde ki bu dönemde daha önce tahrip edilmiş olan Ayasofya bugünkü haliyle yeniden inşa edilmiş, 543 yılında kentde görülen ve nüfusun yarısının ölümüne neden olan veba salgınının izleri silinmiştir. 

7.8. ve 9. yüzyıllar İstanbul için kuşatma yılları olmuştur. Yedinci yüzyılda Sasaniler ve Avarlar'ın saldırısına uğrayan kenti sekizinci yüzyılda Bulagarlar ve Arap müslümanlar, dokuzuncu yüzyılda ise Ruslar ve Bulgarlar kuşattılar. 1204 yılında kent, Haçlılar tarafından ele geçirildi ve yağmalandı. Bu işgal ve yağma sonrasında ortaçağın en büyük kenti olan İstanbul, 40.000-50.000 nüfuslu harap ve yoksul bir kente dönüşmüştür. 

Bu dönemden sonra İstanbul devamlı fakirleşmeye ve küçülmeye başladı. Kentin zengin ve soyluları İznik'e taşınmaya başladı. Latin imparatorluğu sadece İstanbul ve yakın çevresinde egemenlik kurabildi. İznik(Nikia), Trabzon ve Yunanistan'da ki Epiros'da bir Bizans muhalefeti gelişti. 1254 yılına gelindiğinde Bizans imparatorluğu çepeçevre kuşatılmıştı. Bu arada Latin imparatorluğu çok fakirleşmiş, hatta imparator II.Baudouin, ısınmak için sarayın ahşap bölümlerini yakmaya başlamıştı. Nihayet 1261 yılında Palailogos hanedanı İstanbul'u tekrar ele geçirdi ve böylece İstanbul'da Latin dönemi sona ermiş oldu. 

Osmanlı imparatorluğu dönemi(1453-1923): Kent, 1391 yılından başlıyarak Osmanlılar tarafından kuşatılmaya başlandı. 1396 yılında I.Bayezid(1389-1403), Karadeniz'den gelecek yardımları önlemek için kentin Anadolu yakasına bir hisar yaptırdı. Kenti almaya kararlı olan II.Mehmed de[fatih Sultan Mehmet](1451-1481), Bizans'a kuzeyden gelecek yardımları her iki taraftan Boğaz'ı tutarak önlemek için bu defa kentin Rumeli yakasına Rumelihisarı'nı inşa ettirdi. İstanbul'un fethi hazırlıkları bir yıl önceden başladı. Kuşatma için gerekli olan çok büyük toplar döktürüldü. 16 kadırgadan oluşan büyük bir donanma meydana getirildi. Asker sayısı iki kat arttırıldı. Kuzeyden ve güneyden gelebilecek yardımları engellemek için tüm noktalar kontrol altına alındı.Cenevizlilerin elinde bulunan Galata'nın, savaş esnasında tarafsız kalması sağlandı. 2 Nisan 1453 tarihinde ilk öncü Osmanlı kuvvetleri İstanbul önlerinde görüldü. Böylece kuşatma başladı. İki aya yakın süren bu kuşatma dönemi, 29 Mayıs 1453 tarihinde sabaha karşı başlayıp, öğleden sonra kentin ele geçirilmesi ile sona erdi. Bu tarihden itibaren İstanbul, bir Osmanlı kenti oldu. 

Fetihden hemen sonra şehrin kalkındırılması için, yeni iskan bölgeleri oluşturuldu. Bizans'ın son dönemlerinde görkemini yitirmiş olan kent de, öncelikle eskiden kalmış binalar ve surlar onarılmaya başlandı. Bizans alt yapıları üzerinde Osmanlı Kurumlarının binaları yükselmeye başladı. Büyük su sarnıçlarının da korunması sağlandı. Osmanlı kimliğine uygun bir gelişme gösteren İstanbul, arık imparatorluğun başkenti olmuştu. 

Nüfusu arttırmaya yönelik bu iskan ve sürgünlerle oluşan mahalleler, daha sonra ki İstanbul idari yapısının temelini oluşturdu. 1459 yılında İstanbul, her biri farklı demografik özellikler taşıyan dört idari birime ayrıldı. Bunlardan biri, idarenin merkezinin olduğu suriçi, diğer üçüde sur dışında yer alan Bilad-i Selase olarak adlandırılan Eyüp[Büyük ve küçük çekmece, çatalca, Silivri dahil], Galata ve Üsküdar'dı. 1457 yılı sonunda, Eski başkent Edirne'nin uğradığı büyük yangın sonucu, şehre yeni göçmenler geldi ve şehir oldukça şenlendi. İstanbul, Fetihden 50 yıl sonra Avrupa'nın en büyük şehri haline geldi. 

16. yüzyıla büyük bir şehir olarak giren İstanbul, küçük kıyamet olarak anılan 14 Eylül 1509 depreminde çok zarar gördü. Sekiz şiddetinde olduğu tahmin edilen ve artcı sarsıntılarla 45 gün süren depremde binlerce bina yıkıldı ve binlerce kişi öldü. İstanbul 1510 yılında Sultan II.Bayezid tarafından 80.000 kişinin istihdamıyla neredeyse yeniden kuruldu. Bu yüzden, günümüze gelebilen eserlerin çoğu bu dönemde yapılmıştır. 

1520-1566 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman yönetiminde ki İstanbul, bir çok değerli esere ve izleri günümüze kadar ulaşan bir kent planına kavuşarak gelişmiştir. Bu dönemde özellikle Mimar Sinan imzalı birbirinden değerli çok sayıda yapı inşa edilmiştir. Veba salgını, yangınlar ve sellere rağmen Kanuni dönemi, İstanbul için tam bir yükseliş dönemi sayılmıştır. 

lale devri olarak da anılan Nevşehirli Damat İbrahim paşa'nın sadrazamlığında ki 1718-1730 yılları, itfaiye teşkilatının kurulması, ilk matbaanın açılması ve çeşitli fabrikaların kurulmasıyla, İstanbul'un değişmeye başladığı yıllardır. 

3 kasım 1839 da Topkapı sarayı'nın Gülhane bahçesinde okunarak halka ilan edilen Tanzimat fermanı ile İstanbul'da yeni bir dönem başlamıştır. Batılılaşma sürecinin hızlandığı bu dönemde, İstanbul'da; mimariden yaşam tarzına, eğitim kuruluşlarından sanayi kuruluşlarına kadar bir çok alanda aşamalar ve yenilikler yaşanmıştır. 
Bu dönemde şehir, yeni alanlara doğru genişlemeye başladı. Suriçi Bakırköy yönünde, Galata ise Teşvikiye yönünde yayılırken, Boğaziçi'nde ise sarıyer taraflarında iskan hızlandı. Anadolu yakası ise bir taraftan Bostancı, diğer taraftan Beykoz'a doğru büyüdü. Bu yıllar, alt yapı ve kent hizmetlerinde de önemli gelişmelere sahne oldu. Haliç üzerine köprü yapılması, Tünel[eski metro], Rumeli demiryolu, kent içi deniz taşımacılığı yapan Şirket-i hayriye'nin kurulması, Şehremaneti[belediye] örgütünün ve diğer belediye dairelerinin kurulması, ilk telgraf hattının çekilmesi, zaptiye nezareti'nin kurulması ve ona bağlı karakolların açılması, Vakıf Gureba hastanesini açılması ve Atlı tramvay şirketi bu gelişmelerin sadece bazılarıdır. 

23 Aralık 1876 'da I.Meşrutiyet ve 24 Temmuz 1908'de II.Meşrutiyet ilanlarına sahne olan ve halk arasında üç yüz on depremi denilen 1894 depreminde büyük zarar gören İstanbul, I.Dünya savaşının ardından 13 Kasım 1918 tarihinde itilaf devletleri donanmaları tarafından işgal edildi. 1923 yılında, Cumhuriyet'in ilan edilmesiyle birlikte Başkent hüviyeti de sona ermiştir.

EVİMİZ İSTANBUL

İstanbul'un İlçeleri

  • Adalar
  • Arnavutköy
  • Ataşehir
  • Avcılar
  • Bağcılar
  • Bahçelievler
  • Bakırköy
  • Başakşehir
  • Bayrampaşa
  • Beşiktaş
  • Beykoz
  • Beylikdüzü
  • Beyoğlu
  • Büyükçekmece
  • Çatalca
  • Çekmeköy
  • Eminönü
  • Esenler
  • Esenyurt
  • Eyüp
  • Fatih
  • Gaziosmanpaşa
  • Güngören
  • Kadıköy
  • Kağıthâne
  • Kartal
  • Küçükçekmece
  • Maltepe
  • Pendik
  • Sancaktepe
  • Sarıyer
  • Silivri
  • Sultanbeyli
  • Sultangazi
  • Şile
  • Şişli
  • Tuzla
  • Ümraniye
  • Üsküdar
  • Zeytinburnu

9 dilde İstanbul

9 dilde İstanbul
İstanbul'un pek çok dilde çok farklı isimleri bulunuyor.
Grekçe : Vizantion
Latince : Bizantium, Antoninya, Alma Roma, Nova Roma
Rumca : Konstantinopolis, İstinpolin, Megali Polis, Kalipolis
Slavca : Çargrad, Konstantingrad
Vikingce : Miklagord
Ermenice: Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli
Arapça : Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma
Selçuklular zamanında : Konstantiniyye, Mahrusa-i Konstantiniyye, Stambul
Osmanlıca'da : Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, İstanbul, İslambol, Darü's-saltanat-ı Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü'l-Hilafetü'l Aliye, Payitaht-ı Saltanat, Dergah-ı Mualla, Südde-i Saadet 

EVİMİZ İSTANBUL

İSTANBUL SEMTLERİNİN ADLARI NEREDEN GELİYOR
Aksaray:
Fatih'in sadrazamı İshak Paşa, İç Anadolu Bölgesi'ndeki Aksaray'ı ele geçirdikten sonra orada yaşayan bölge insanlarını bugünkü Aksaray semtinin bulunduğu yere gönderir. Aksaraylılar da semte adlarını verirler.
Ahırkapı:
Marmara Denizi'nin kıyısında yer alan yedi ahır kapısından birisi olan bu semte, Padişah atlarının bulunduğu has ahırın yanında yer aldığı için Ahırkapı ismi verildi.
Aşiyan:
kuş yuvası
Günümüzdeki ismini şair Tevfik Fikret'in burada bulunan, Farsça'da kuş yuvası anlamına gelen 'Aşiyan' isimli evinden alıyor. Bağlarbaşı: Semt, en ünlü bağ ve bahçelerin bir dönem burada yer
almasından dolayı bu adla anılıyor.
Bebek:
Semtin isminin nereden geldiği konusunda iki rivayet bulunuyor. Bunlardan ilki, Fatih Sultan Mehmet'in bölgeyi koruması için gönderdiği bölükbaşının Bebek lakaplı olması. Diğeri ise padişahın semtteki bahçesinde gezerken yılan görüp korkan şehzadesine bebek demesi ve bundan sonra bahçesinin bebek bahçesi olarak anılması.
Beşiktaş:
İlk görüş, semtin ismini Barbaros Hayrettin Paşa'nın gemilerini bağlamak için diktirdiği beş taştan aldığı yönünde. Diğeri ise bir papazın burada yaptığı kiliseye Kudüs'ten getirdiği beşik taşını koyduğu ve ismin buradan geldiği yönünde.
Beyazıt:
Sultan II. Beyazıt'ın buraya kendi ismiyle anılacak bir külliye yaptırmasından sonra semt, Beyazıt olarak anılmaya başladı.
Beyoğlu:
Semtin isminin nerden geldiği konusunda çeşitli rivayetler bulunuyor. Bunlardan ilkine göre, İslamiyet'i kabul edip burada oturmaya başlayan Pontus Prensinden adını alıyor semt. Diğerine göreyse, 'Bey Oğlu' diye anılan Venedik Prensinin burada oturmasından geliyor semtin adı. Son
bir rivayet de, burada oturan Venedik elçisine, yazışmalarda, "Beyoğlu" diye hitap edilmesinden semtin bu adla anıldığını söylüyor.
Bakırköy:
Bizanslıların 'Makri Hori' dedikleri semt, 14. yüzyılda Osmanlıların eline geçince 'Makriköy' adını aldı. 1925'te ulusal sınırlar içindeki yabancı kökenli adların değiştirilmesi sırasında Atatürk'ün
isteğiyle semt Bakırköy adını aldı.
Bostancı:
Semt, adını eskiden her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği bostanlardan biri olmasından alıyor.
Çatladıkapı:
Bizans zamanında yapılan surların Sidera adı bir verilen kapısı, 1532 tarihinde meydana gelen depremde çatlayınca, hem semt hem de kapı Çatladıkapı olarak anılmaya başladı.
Çemberlitaş:
Bizans'ın en önemli meydanlarından Constantinus Forumu'nun bulunduğu yerdeki büyük sütunlardan birisi olan Çemberlitaş, semte adını verdi.
Çengelköy: Eskiden gemi çapaları bu köyde yapıldığı için isminin buradan geldiği tahmin ediliyor.
Çıksalın: Güzel manzaralı, geniş bir çevreye hakim olan bölgeye, halk arasında "çık, salın" denilmeye başlandı.
Eminönü:
Osmanlı döneminde çarşıdaki esnafı denetleme yetkisi 'Emin'lere aitti. Semt, adını burada bulunan 'Gümrük Eminliği'nden alıyor.
Feriköy:
Semt adını Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde yaşayan Madam Feri'den alıyor. Bölgede bulunan geniş topraklar padişah tarafından Madam Feri'nin eşine bağışlanmıştı. Ama eşi ölünce semt onun ismiyle anılmaya başlandı.
Galata:
Gala, Rumca da "süt" anlamına geliyor. Bir rivayete göre Galata'nın adı semtteki süthanelere gönderme yapılarak türetildi. Başka bir görüşe göre ise İtalyanca 'denize inen yol' anlamına gelen 'galata' kelimesi düşünülerek bu isim verildi.
Horhor:
Fatih'te bulunan semt, adını Horhor çeşmesinden alıyor. Rivayete göre Fatih Sultan Mehmet bölge civarında yürürken yerin altından su sesleri duyar ve yanındakilere, "Buraya bir çeşme yapın baksanıza 'hor hor' su sesleri geliyor" der ve buraya bir çeşme yapılır. Çeşme de semt
de Horhor ismiyle anılmaya başlar.
Okmeydanı: Fetih Ordusu kuşatmanın bir kısmını burada kurulan karargâhta geçirmiş. Semtin ismi de böylelikle Okmeydanı olarak kalmış.
Şişli:
Şiş yapımıyla uğraşan ve Şişçiler diye anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve 'Şişçilerin Konağı'nın zamanla değişikliğe uğrayarak 'Şişlilerin Konağı' hâline gelmesiyle semtin adının Şişli olarak kaldığı anlatılıyor.
Şaşkınbakkal:
Henüz yerleşimin olmadığı dönemlerde yaz günleri denizden yararlanmak için bölgeye gelenlere bir bakkal dükkanı açıldığını görenler, burada iş yapılmayacağını düşünerek bakkala "şaşkın bakkal" yakıştırması yaptılar. Bundan sonra da semt Şaşkınbakkal olarak anılmaya başlandı.
Sütlüce:
Bugün Sütlüce semtinin olduğu yerde Süt Menbat isimli bir Rum köyü vardı. Köyün bir köşesindeki bakır bir kadın heykelinin memelerinden su akar; bu suyun, kadınların sütünü çoğalttığına inanılırdı. Bundan dolayı semt, Sütlüce olarak anılır oldu.
Tahtakale:
Sözlük anlamı 'kale altı' olan Taht-el-kale'nin bozulmasıyla Tahtakale'ye dönüşen semtin, Mercan ya da Beyazıt dolaylarındaki eski sur benzeri yapının aşağı kotunda yer aldığı için bu ismi aldığı tahmin ediliyor.
Taksim:
Osmanlı zamanında sucuların; suyu, halka taksim ettikleri yer, Taksim olarak anılmaya başlandı.
Teşvikiye:
Sultan Abdülmecit'in bir mahalle kurulması için teşvikte bulunduğu semtin adı Teşvikiye olarak kaldı. Bu durumu, Harbiye Karakolu ile Rumeli ve Valikonağı Caddelerinin kesiştiği kavşakta bulunan iki taş belgeleliyor.
Unkapanı:
Bazı satış yerlerinde Arapça'da 'Kabban' adını taşıyan büyük teraziler bulunduğundan, buraları Kapan adını taşırdı. Sahiline buğday ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden, semt bu adı aldı.
Üsküdar:
Bizans devrinde, Skutari denilen asker kışlaları, şehrin bu yakasında yer aldığı için semt Skutarion diye anılıyordu. Bu isim zamanla Üsküdar'a dönüştü.
Veliefendi:
Hipodrom bir zamanlar Şeyhülislam Veli Efendi'nin sahibi olduğu topraklar üzerinde kurulduğundan semtin adı Veli Efendi'yle anılıyor.

AKROSTİŞ(HAYAL)

Hayaller kurarım,
Atlarım bulutların üstünden.
Yatarım gökkuşağına pijamamla,
Ata bindim,beni gezdirdi.
Lamba açıktı,kapattım...

  (3.Sınıf öğrencisinin kaleminden...)